Salı, Ağustos 24, 2010

Ahali çocukken






Yakın zamanda dolaşan çocukluğumuzdan bahsettiğimiz o mim vardı ya, o mimden aklımda kalanlar üzerine yazacağım bugün. (Hâlâ yazmayanlar var aramızda ama onun çocukluğuna bizzat şahit olduğum için onunla ilgili kısmı ben tamamlayabilirim diye düşündüm.)


Bizim kuşaktan herkesi böylesine etkilemeyi nasıl başarmış Bendeniz? Okuduğum bütün çocukluk yazılarının bir parçası olduğundan ben kendi yazıma dahil etmemiştim ama Bendeniz benim çocukluğumda da yer etmiş bir isim. Hatırladığım tek bir şarkısı var. 10 yaşında bir çocuğun dinleyip hüzünlenmesinin tuhaf kaçtığı bir şarkı:


"Önce heyecandan, sonra yaşlılıktan
Titriyor, titriyor, titriyor ellerim
Ne olur kızma, genç değilim ki sevgilim."


10 yaşındasın sen be, ne diyorsun!!


Bir de Seden Gürel ve Yonca Evcimik hayranlığı çok yaygındı özellikle kızlar arasında. Abone dansı falan. Sanırım son şarkılarından sonra unutmaya çalışıyoruz Yonca Evcimik dinlediğimiz dönemleri.


Hâlâ çözmeyi başaramadığım "Aliler Aliler çingene Aliler" oyunu. Kim bu Ali? Hadi oyunu anladım da o şarkı nedir ya? (a.nur aklıma getirdi bu oyunu.)


Bir de benim en sevdiğim vardı: "Kabakçıbaşı". İki gruba ayılır ve satın alınmayı bekleyen kabaklar olurduk. 2 kişi de kabak satıcısı olurdu.


Birinci sorar:
"Kabakçıbaşı kabakçıbaşı kabakların pişti mi?"
Konuşma devam eder:
-Pişti pişti
-Neyle geleyim?
-Davul, zurna, tek ayak.


Tek ayak üzerinde sekerek, eliyle davul-zurna çalıyor gibi yaparak (sırayla) ve "düttürü düt düt dan dan dan" diyerek karşıya geçilir. Konuşan iki kişi dışındaki herkes kabaktır oyunda. Kafalarına vurmak suretiyle en iyi pişmiş kabak seçilir ve karşı takıma alınır.


Oyunu düşününce çocukluk gerçekten korkunç bir şey gibi geliyor :)


Cananla ben gibi yaşları birbirine yakın çocuklarsanız kaderinizdir aynı giysiler. Aynı giyinince de otomatik olarak "ikiz sanılma" durumu başlar. Shining ikizleri gibi dolaştık senelerce, sırf birbirimizi kıskanmayalım diye.




Melankolikdeli ağaçlara dadanıp meyve çaldığını itiraf etmiş. Bi dost ve a.nur o konuya girmemiş olsalar da hadi ama hangi çocuk gizlice meyve koparmamıştır ki! :) Canan ve ben o yönden şanslı çocuklardık. Mahallemizdeki müstakil evlerin bahçe kapıları vardı, her kapı bir yandaki bahçeye açıldığı için o bahçe senin bu bahçe benim gezebilirdik. Meyve koparmak da serbestti. Hatta o dönemki en yakın arkadaşımızın dev bir bahçesi ve bahçede envai çeşit ağaçları vardı. Biz koparıp yemezsek babası toplar zorla yedirirdi. Hatta o da yetmezmiş gibi eve giderken de bir poşete doldurup evdekilere gönderirdi. 


Gizli gizli meyve koparıp yiyemediğimiz için daha farklı bir eğlence bulmuştuk biz de: Yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini duvarın arkasına saklanıp yoldan geçenlere atmak. Kış mevsiminde meyve çekirdeğimiz olmadığı için bu kez şişelerle su dökerdik geçenlerin üzerine. Az küfür yemedik o dönem :)


Melankolikdeli büyüğümüz Amiga500'e falan yetişmiş ama biz yetişemedik sanırım. Tetris oynadık, atari oynadık ama Amiga'mız olmadı hiç :(


Koro kıyafetleri de geçmişimizin ortak noktalarından. Her milli bayramda ayrı bir şey hazırlar ayrı giysiler edinirdik. Ama benim koro geçmişimin en bomba bölümü ilkokul birinci sınıftaki korodur. Süslü tuvaletler ve gelinlikler giyip 23 Nisan şarkıları söylemenin psikolojim üzerinde bıraktığı izler büyük! :)


Facebooklarımız, türlü türlü oyunlarımız, onlarca çizgi film kanalımız yokmuş belki ama eğlenceli bir çocukluktu bizimki de be! Yine de dönmek istemem tabi :)

9 yorum:

bi dost dedi ki...

istanbulda meyve veren ağaç vardı da taşlamadık mı? köyde vardı bizim o durum, ama bahçemiz olduğundan, bahçemizde de bissürü ağaç olduğundan çalmadık hiç sanırım, hep helal yedik diye hatırlıyorum:P yaş cevizi özlemişim:)

Burcu dedi ki...

Aboneyim abone biletleri cebimde ballı lokma tatlısı aman hadi hayırlısı :)

şimdi de, yaratıcılıkta dip yapmış durumda yoncimik. Yazık oldu kızçeye :)

Bir de bendeniz, ne sevrdim şarkılarını anlamlarını bilmeden mırılmırıl bazen de bas bas, az söylemedik.

Peh hey gidi günler heyy..

Teşekkürler hatırlattığınız için..

Judy Abbott dedi ki...

benim düşüncem de bu, o yıllar güzeldi ama hayat devam etmeli ve ilerlemeliyiz:) çocukluk çok zevkli ama yetişkinliğin özgürlüğü de harika.

. dedi ki...

yonca evcimik dendiğinde ah bir baksa kuzuları yaksa diye söleye söleye mahvettiğim şarkısı gelir hüzünlenirim inceden :D

yine o bahçelere gitsek poşet poşet meyveler verseler ben de sebeplensem nolur ki:D

Selin dedi ki...

@bi dost

Valla biz İstanbul'da dadandık bahçelere :) yaş ceviz ellerimizi simsiyah yapardı diye onu sevmezdik. Daha çok kamuflaj için kullanırdık ceviz ağacını biz :)

Selin dedi ki...

@ Burcu

İleride çocuklarıma abone dansı yaparken çekilmiş fotoğraflarımı gösterip Yonca Evcimik'ten bahsetsem onlar da internetten "tweetine bandım" şarkısına ulaşsalar diye düşünüyorum da, sonrasını düşünmek bile istemiyorum :) Gerçekten yazık oldu :)

Selin dedi ki...

@ Judy Abbott

Ben de işin o kısmını düşünüyorum zaten :) Eve erkenden gel, yanında büyük olmadan gezmek diye bir şey senin için söz konusu olmasın falan. Zor günlerdi gerçekten :)

Selin dedi ki...

@ İnsan Bünyesi

Oradan taşındılar, ağaçlar yerinde duruyor ama bahçe o kadar bakımsız durumda ki :-/ Yoksa ben çoktaaan gidip dalmıştım ağaçlara :) Eh seni de götürürdük elbet :P

Adsız dedi ki...

Yazdıklarınızın hepsini cok keyifle okudum cokta eğlendim. Yine de dönmek istemem cok iyidi. Evet cocukluğumuz cok zevkli ve bir o kadar sorunsuzdu belki ama yine de bende istemem o gnlere dönmek. Seçme özgürlüğün yok daha kötü ne olabailir.
Sevgilerimle.

Back to Top