yaz mevsiminin ortasında doğduğumdan mıdır, yoksa kansızlığın verdiği üşüme halinden midir bilmiyorum ama soğuk havalardan, yağmurdan-çamurdan hiç hazzetmiyorum. güneşsizlik beni kahrediyor, kış gelince bunalıma giriyorum..
bize ilkokulda ne öğrettiler? kış ayları aralık-ocak-şubattır dediler.. mart nedir, bahardır dediler.. ama olmaz olasıca bir atasözü ve malesef o atasözünün gerçekliği var ki; mart ayları soğuk geçiyor. bildiğin soğuk, donduruyor insanı. ne gerek var? hiç gerek yok. aylarca zaten donmuşuz, 5 kat giyinip çıkmışız dışarı, bahar gelse de bi rahatlasak ferahlasak demişiz; sonra mart gelmiş gene donmuşuz :( o zaman neden geldi mart ha neden?!!
çok sıkıldım ben kıştan ve bunalımdan.. ne olur bu mart bi kıyak geçsin, ne olur soğuk olmasın.. güneşli geçsin.. sıcak da olmasın tamam, tamam gene kışlıklarımızla çıkalım sokağa, ama 5 kat giyinmeyelim.. elimiz yüzümüz donmasın.. gidip sahilde uzun uzun oturabilelim hiç bişey yapmadan.. yürüyüş yapabilelim.. yağmur çamur yağmasın, ya da yağsın ama abartmasın.. ya da abartsın ama ben dışarı çıkmak istiyorken abartmasın :P adalara gidelim.. bisiklete binelim.. boş boş dolaşalım.. görmediğimiz yerleri gezelim.. durak-ev arasını sorun etmeyelim, "nasılsa hava güzel, yürüyelim açılalım" diyelim.. yapalım :(
lütfen havalar düzelsin bir an önce.. lütfen lütfen lütfenn...
Pazartesi, Şubat 28, 2011
Pazartesi, Şubat 21, 2011
bir varmış, hiç yokmuş.
bazen olur böyle. hayat ya da hayat'tan anladığınız tek şey olan insanlar çok üstünüze gelebilir. ya da siz öyle zannedersiniz.
insan denilen varlığın ruh halleri, bu ruh hallerinin değişkenliği, değişme hızı, vesaire konular gerçekten korkunç ve hayret verici şeyler. 3 saniyede, ya da 3 kelimeyle dünyanın en mutlusu olabilen de insan; 3 günde "bunalımdayım" diyebilecek, dese yalan olmayacak kıvama gelebilen de. hatta bunlar belki de aynı insan. insanoğlu işte, bir gün öylee, bir gün böyle.. kuş misali.
bu değişikliklerin tek suçlusu olduğunu düşünüyorum ben: umut. durum ne olursa olsun, devreye girdiği anda her şeyi alt-üst edebiliyor bu umut. pis umut ve kaka umut da diyebiliriz ona. misal: onsuzken gayet iyisinizdir. onsuzluğa alışmışsınızdır. birden ce-ee! yapar ve sizi mutlu eder. öyle bıraksa iyi aslında. kim umutlu ve mutlu olmaktan rahatsız olur ki? (cevap: gerizekalılar) ama ne oluyor? öyle bırakmıyor umut. siz böyle sevinçliyken mutluyken birden kayboluyor. (geldikleri gibi giderler-i üstüne alınmış olabilir.) bu çok kötü bir şey. yani konu ne olursa olsun.. eğer olumlu bir sonuç beklentiniz zaten yoksa, öyle ya da böyle devam edebiliyorsunuz. ama -ufak da olsa- bir ışığın belirip -hemen de olsa- sönmesi, hiçbir şeyin az önceki gibi devam etmemesini sağlamaya yetiyor. bu çok kötü bir şey.
bazen oluyor böyle şeyler işte. sanıyorsun bir tek sana oluyor. ya da sanmıyorsun, ama sana ağır geliyor. insanın zaten bir yerden morali düşmeyegörsün. düşene bir de sen vur kampanyası varmışçasına en küçük, en basit şeyler bile sorun oluyor o zaman. (2 ay önce kazağımın renginden çorap bulamamıştım, şu an ona üzülüyorum misal.) (bir de 1 ay önce alıp yemeye karar verdiğim çilekli nesfiti hala almayı unutuyor oluşuma.) (bir de kaşlarımın asimetrik yaratılmasına, ki bu mutsuz olduğum her an ilk saldıranlardan biridir.) o zaman 3-5 kişi hariç kimseyle uzun uzun konuşmak istemeyebiliyor insan. bazen 3-5 kişiyle bile. neyse ki o durumda değilim henüz.
neyse ki "Allah sevdiği kuluna önce kaybettirir, sonra buldurur." cümlesinin tersine inanmıyorum.. O da sevmese?..
insan denilen varlığın ruh halleri, bu ruh hallerinin değişkenliği, değişme hızı, vesaire konular gerçekten korkunç ve hayret verici şeyler. 3 saniyede, ya da 3 kelimeyle dünyanın en mutlusu olabilen de insan; 3 günde "bunalımdayım" diyebilecek, dese yalan olmayacak kıvama gelebilen de. hatta bunlar belki de aynı insan. insanoğlu işte, bir gün öylee, bir gün böyle.. kuş misali.
bu değişikliklerin tek suçlusu olduğunu düşünüyorum ben: umut. durum ne olursa olsun, devreye girdiği anda her şeyi alt-üst edebiliyor bu umut. pis umut ve kaka umut da diyebiliriz ona. misal: onsuzken gayet iyisinizdir. onsuzluğa alışmışsınızdır. birden ce-ee! yapar ve sizi mutlu eder. öyle bıraksa iyi aslında. kim umutlu ve mutlu olmaktan rahatsız olur ki? (cevap: gerizekalılar) ama ne oluyor? öyle bırakmıyor umut. siz böyle sevinçliyken mutluyken birden kayboluyor. (geldikleri gibi giderler-i üstüne alınmış olabilir.) bu çok kötü bir şey. yani konu ne olursa olsun.. eğer olumlu bir sonuç beklentiniz zaten yoksa, öyle ya da böyle devam edebiliyorsunuz. ama -ufak da olsa- bir ışığın belirip -hemen de olsa- sönmesi, hiçbir şeyin az önceki gibi devam etmemesini sağlamaya yetiyor. bu çok kötü bir şey.
bazen oluyor böyle şeyler işte. sanıyorsun bir tek sana oluyor. ya da sanmıyorsun, ama sana ağır geliyor. insanın zaten bir yerden morali düşmeyegörsün. düşene bir de sen vur kampanyası varmışçasına en küçük, en basit şeyler bile sorun oluyor o zaman. (2 ay önce kazağımın renginden çorap bulamamıştım, şu an ona üzülüyorum misal.) (bir de 1 ay önce alıp yemeye karar verdiğim çilekli nesfiti hala almayı unutuyor oluşuma.) (bir de kaşlarımın asimetrik yaratılmasına, ki bu mutsuz olduğum her an ilk saldıranlardan biridir.) o zaman 3-5 kişi hariç kimseyle uzun uzun konuşmak istemeyebiliyor insan. bazen 3-5 kişiyle bile. neyse ki o durumda değilim henüz.
neyse ki "Allah sevdiği kuluna önce kaybettirir, sonra buldurur." cümlesinin tersine inanmıyorum.. O da sevmese?..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)